İnönü Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Günleri etkinliği
kapsamında Abant İzzet Baysal Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden aramıza katılan Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Sena Arvas ile
günümüz basını ve medya üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
İbrahim Sena Arvas, 1981 yılında
İstanbul’da dünyaya gelmiştir.1999 yılında girdiğ Yeditepe Üniversitesi İletişim
Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden 2004 yılında bölüm birinciliği derecesi ile
mezun olmuştur.
2006 yılında İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Genel Gazetecilik Anabilim Dalı’nda
doktora programına kabul edilen Arvas 2010 yılında doktor unvanını almaya hak
kazanmıştır. 2015 yılı Ocak ayında Abant İzzet Baysal Üniversitesi
İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’ne Yardımcı Doçent olarak atanan İbrahim
Sena Arvas, halen bu bölümde görevine devam etmektedir. Arvas,
1999- 2001 yılları arasında İhlas Haber Ajansı’nda fahri muhabir olarak göreve
başlamıştır. Arvas 2011 yılından bu yana Arz Medya Grubu'na ait Haber Arz
isimli internet haber portalının ve İstanbul Anadolu Yakasında yayım yapan
Gazete 216'nın ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği İstanbul Genç Girişimciler
Kuruluna ait "Girişimcilik" gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği
görevlerini sürdürmektedir.
Bize kendinizden ve eğitim hayatınızdan
bahseder misiniz ?
Benim eğitim
hayatım hep gazetecilik üzerine ilerledi. Yeditepe Üniversitesi İletişim
Fakültesi Gazetecilik bölümünden mezun oldum. Birincilik derecesi ile bitirdim
çok seviyorum çünkü gazeteciliği. Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bilim
Dalı’nda yüksek lisansımı, İstanbul Üniversitesi Genel
Gazetecilik Ana Bilim Dalı’nda doktoramı tamamladım. Mesleğe 1997 senesinde
16 yaşındayken İHA’da (İhlas Haber Ajansı ) muhabir olarak başladım. Daha sonra okulunu okumaya karar verdim. Bütün öğrenimim gazetecilik
üzerinedir. Bir alan kayması hiç yaşamadım. O yüzden vizyonum biraz dar olsa da
gazetecilik konusunda hem pratikte hem akademi de gönül bağım vardır mesleğime.
Gazeteciliğe
yönelmenizde Seyyid Ahmet Arvasi’nin bir etkisi oldu mu?
Olmadı aslında ama Seyyid Ahmet Arvasi hocamın bana dünya görüşü katmada bir duruş katmada faydası oldu. Edebiyata biraz sevgi duymam da etkisi oldu ama mesleğim açısından bir faydası olmadı. Seyyid Ahmet Arvasi ve gazetecilik mesleği yazdığı köşe yazılarıyla özdeşleştirilebilir ama O daha çok fikir adamıydı. Fikri yönden faydası oldu ama benim gazeteciliğim hep muhabir seviyesinde kaldığı için çok mesleğimle bağdaşlaştırmıyorum.
Türkiye’de
basının geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben Türkiye’de basının geldiği noktayı olumlu değerlendiriyorum. Çok fazla
gazetemiz var ve çok sesli basına sahibiz. Basın özgürlüğünden yana ciddi
sıkıntılar yaşandığına inanmıyorum. Gelgelim günümüzde küfür etme özgürlüğü,
hakaret etme özgürlüğü gibi ifade etme özgürlüğü ile bağdaşılamayacak
özgürlüklerde var. Dünya'nın hiçbir baskıcı yönetiminde bugün atılan manşetler
atılamaz diye düşünüyorum. Bunu ideolojik olarak söylemiyorum ama gerek gazete
yayımlamanın çok kolay olması gerekse insanların fikirlerini özgürce
yazabilmesi bağlamında çok sesliliği çok önemsiyorum. İdeoloji ve fikir
gazetelerine çok kıymet veriyorum. Birde terör örgütü propagandasıyla fikir özgürlüğünün
birbirine karıştırılmaması gerektiğini düşünüyorum. T.C Anayasası ve Türk Ceza
Kanununun vatandaşlara çizmiş olduğu bir çerçeve vardır, bu çerçevenin dışında
hareket ettiğiniz zaman ister gazeteci olun ister başka bir mesleğe mensup olun
yargılanırsınız. O yüzden bunu ifade özgürlüğü olarak değerlendirmenin doğru
olmadığını düşünüyorum.
Türk
basınının Dünya’da bulunduğu konumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başarısız ve yetersiz görüyorum.
Özellikle ana akım medya genelde dünyanın egemenliği altında. FoxTv, CNN Türk gibi. Ama
bizim markamızın dünya üzerinde çok etkili bir şekilde haber yayını yaptığına
şahit değilim. Dolayısıyla genelde küresel sermayenin bizim kanallarımızı
satın alıp sonlarına Türk ibaresi ekleyerek bize karşı ciddi bir güç kazandığı
kendi milli duruşu olan gazetelerimize karşı üstünlük sağladığını görüyorum.
Uluslararasılaşma konusunda Türkiye'yi yetersiz görüyorum.
Medyanın gerçekleri ortaya çıkarma adına
bir toplumsal sorumluluğu vardır. Bunun günümüzde yapıldığını düşünüyor musunuz?
Düşünmüyorum.
Her ne kadar basın özgürlüğünün varlığını savunsam da gazetecilerin denetleme
işlevini yerine getirdiğine inanmıyorum. Gönüllü bir biat etmişlik var. İktidar
yanlısı olan gazetelerde iktidarı sorgulamak gibi bir durum yok. Muhalif olan
gazetelerde ise akla dayalı haber yaparak iktidarın eksiklerini bulmak yerine
onlara küfür etme, hakaret ederek muhalefet yapma anlayışı olduğu için şuan da
icraatlarla hiç kimsenin ilgilendiğini düşünmüyorum. Araştırma gazeteciliği
olarak da çok fazla örnek yok zaten Türkiye’de. Araştırma gazeteciliği diye
ciddi bir branşımız var bizim gazetecilikte fakat ne yazık ki Türkiye’de masa
başı haberciliği çok fazla. Ben devletin basın tarafından ahlaki ve düzgün bir
şekilde denetlendiğine inanmıyorum. Ya biat ediyorlar ya küfrediyorlar ortasını
bulamadık !
Yerel basının etik ilkelerine uyduğunu
düşünüyor musunuz?
Benim etik ilkelere bakışım çok farklı yani dünya üzerinde kabul gören etik ilkelerin birçoğunu ben kabul etmiyorum. Benim için bir tane etik ilke var o da yalan haber ve çarpıtma haber yapmamak. Onun dışında gazeteciliğin tamamen özgür olması gerektiğini düşünüyorum. Yalan söylemediğin ve haber çarpıtmadığın sürece bir sıkıntı yok. Yerel gazeteler çok fazla yalan söylüyor, çok fazla haber çarpıtıyor. Kendi ideolojilerine hizmet etmek için kendi siyasi destekçilerine hizmet etmek için yapmayacakları hiçbir şey kalmadı. Tek bir etik ilkem var o etik ilkeye de yerel basının uymadığını düşünüyorum.
Geleneksel
medyaya alternatif olarak sosyal medya artık aktif bir boyutta. Gazetecilik ve
haber kültürünün sosyal medyayı etkilediğini düşünüyor musunuz?
Yurttaş gazeteciliği diye bir kavram var son zamanlarda literatüre giren. Açıkçası elinde cep telefonunun fotoğraf çekme özelliği olan herkes gazetecilik yapmaya başladı. Tabi bu iletişim fakültesi mezunları açısından son derece büyük bir dezavantaj. Ben sosyal medya okuryazarı olunması gerektiğini düşünüyorum çünkü bugün Türkiye’de yılların gazetecisi kabul ettiğimiz birçok insan sosyal medya hesaplarında yalan yanlış haberler yapmaya devam ediyor. Münir Özkul’u defalarca öldürdüler, Kenan Işık’ı öldürdüler dirilttiler ve bunu yılların gazetecileri fake hesapları gerçek zannederek yaptılar. Güncel tabirle trollenmeye başladılar. Sosyal medyanın gazeteciliğe bir etkisi daha var sosyal medya okuryazarı olan insanlar kimin yalancı kimin düzenbaz kimin gerçekten gazeteci olduğunu sosyal medyada bir süzgeçten geçirebiliyorlar. Bir dezavantajı var manipülasyonlar çok hızlı yayılıyor. İnsanlar tweet atanın kim olduğuna bakmadan retweetleyip kendi görüşüne yakınsa hemen desteklemeye başlıyor. Yalan çıktığı zamanlarda kimse bununla ilgili özür dileme ihtiyacı hissetmiyor. Dolayısıyla gerçek gazetecilerin sosyal medyada daha aktif olması gerektiğini düşünüyorum. Sosyal medyanın gazeteciliğe faydası olduğu kadar zararlarının da olduğunu düşünüyorum. Ne kadar çok gerçek gazeteci yalan haberden uzak olan gazeteci sosyal medya da aktif olursa o kadar fayda sağlar. Onun dışında zararlı görüyorum.
Gazeteciliğin olmazsa olmazı dediğiniz
şeyler var mı?
Yalan
söylememektir, göz göre göre yalan söylememektir. Bir doktorun hastasını, bir
öğretmenin öğrencisini taciz etmesi, bir manavın tartıda hile yapması ne kadar
ne kadar büyük ahlaksızlıksa gazetecinin de yalan haber yapması o kadar büyük
ahlaksızlıktır. Gazetecinin doğru haber yapmaktan başka bir mükellefiyeti
yoktur, sattığı ürüne hile karıştırmak yanlış. Gazetecinin haberden başka bir
ürünü de yoktur. Onu da yalan yanlış yaptığı zaman hileci manavdan hiçbir farkı
kalmıyor. Ne yazık ki ifade özgürlüğü bağlamında çalıştığımız için bizde meslekten men etme gibi bir durum söz konusu değil. Olmazsa olmazım sadece dürüst
olmak, taraflı olabilirsiniz. Mesela; bir mitingin fotoğrafını alt açıdan
çekerseniz kalabalık görünür üst açıdan çekerseniz az görünür bu yeterlidir
taraf olmak için. Ahlaki bir durumdur da istediğin gibi fotoğraf çekebilirsin.
Bizim mesleğimiz zaten bize böyle alanlar sunmuş ama fotoshop ile mitingi
kalabalık göstermek yada daha az göstermek ahlaksızlığın başladığı noktadır.
Bunu mesleki becerinle belli ediyorsun zaten ayrıca yalan söylemek, yalan haber
üzerine kamuoyu yapmak bu mesleğin en ahlaksız ve kabul edilemeyecek noktasıdır
diye düşünüyorum.
Gazetecilik yaşamınız boyunca baskı altında
haber yazdığınız oldu mu?
Olmadı
çünkü ben hep kendi gazeteme sahiptim. Maddi çıkarlarım için hoşlanmadığım
insanları övmüş olabilirim eğri oturalım doğru konuşalım yerel basında bunlar
çok önemli değerlerdir. Taraflı davranmış da olabilirim. Baskı geldiği zaman
sonunda yerel bağlamda çok ciddi bir çıkar yoksa çok boyun eğdiğimi hatırlamıyorum,
keyifli bir şeydir mücadele çünkü. Tabi yukarılarda nasıl baskılar oluyor onu
bilmiyorum ben yerelle sınırlıyım. Baskı kuvvetlendirir, safları sıklaştırır
mesleği daha onurlu yapmanızı sağlar. Baskıyı ifşa etmek en keyiflisidir çünkü
baskı haberdir. Sana baskı yapılıyorsa bunu belgeleyebilirsen bu baskıya karşı
durabilecek gücü de kazanırsın.
Bu mesleğe
yönelmek isteyen gençlere son olarak eklemek istediğiniz tavsiyeler var mı?
Usta çırak ilişkisine kıymet vermelerini söylüyorum. Uzun bir müddet para
kazanamamayı göze almaları gerekiyor. En büyük tavsiyem blog yazsınlar, blog
sahibi olsunlar. Bence bundan sonra gazeteciler sosyal medyadaki aktifliklerine
göre seçilecekler. Blogları, mikro blogları, sosyal medya sayfalarını çok
önemsiyorum. İnternete karşı duran ve sosyal medyada aktif hesabı olmayan
arkadaşların sosyal medya hesapları yapabileceklerine inanmıyorum. Bu iş blogla
başlar her blog sana ait bir dijital gazetedir. Kimse okumasa bile bir gün biri
bile merak etse o blogdaki yazılanlar kıymetli olacaktır.
Direk bir gazetede işe başlayıp
gazeteci olma hayali günümüzde çok geçerli değil. Bugün moda blogu yazıyorsun
bir anda patlıyor ve gazetede moda sayfası yazarı oluyorsun. Blog derken her
şeyle ilgili futbolla,modayla, yemekle, otomobille ilgili hiç fark etmez ilgi
alanın ne olursa olsun kendine ait bir blogun olsun çünkü gazetecilik
okuyorsun.
Kalemi güçlendirmek gerek diyorsunuz yani
hocam.
Kesinlikle. Bloğun bir güzelliği daha var geriye dönüp yıllar önce neler
yazdığına nasıl bir yol kat ettiğine, kendini ne kadar geliştirdiğine de
bakarsın ve senin kişisel arşivin olur. Takipçi sayısına takılmamak lazım üstadın
da dediği gibi dört tane inanmış adam yeterlidir. Blogu ve interneti çok
önemsiyorum bu bakımdan gerçek gazeteciler yapsın bu işi. Gazetecilerin kendi
haber bloglarını oluşturması gerektiğinin altını çiziyorum.
(15.04.2016)
0 yorum:
Yorum Gönder