1 Haziran 2018 Cuma

Kanlar İçinde Bir Melek




Geçtiğimiz günlerde bir film izledim. Filmle ilgili bir şeyler yazmaya karar verdim sonra yazsam mı yazmasam mı diye düşünürken sürekli kafamı meşgul ettiğini fark ettim. Sanki sürekli biri kulağıma yaz diye fısıldıyordu. Yazmak için masanın başına geçtim ama o kadar zor ki film boyunca hissettiğim duyguları yazıya dökmek. Dişimi sıkarak, elimi yumruk yaparak izlediğim sahneleri anlatmak gerçekten çok zor…

Filmimiz Soraya’yı Taşlamak (The Stoning of Soraya M.). Fransız-İranlı gazeteci Freidoune Sahebjam’ın La Femme Lapidée adlı kitabından uyarlanmış. Yaşanan bu insanlık dışı olay 1986 yılında gerçekleşmiş kitabı 1994 yılında yayımlanmış ve filmi 2008 yılında çekilmiş 2009 yılında vizyona girmiş. Amerikan-İran yapımı olan bu film İran devrimi sonrasında bir köyde yaşanan recm cezasını anlatıyor. Recm; taşlanarak öldürmeye verdikleri cezanın ismi. Filmimizin başkarakteri Soraya, 13 yaşında 20 yaşındaki Ali ile evlendiriliyor. Kadın değil kız çocuğu olduğu bir yaşta tabii ki fikri bile alınmadan evlendiriliyor. Soraya’nın Ali’den 4 tane çocuğu oluyor 2 kız, 2 oğlan fakat Ali hiçbir zaman kız çocuklarının varlığını kabul etmiyor. 2 oğlan çocuğum var gözüyle bakıyor. Hatta bir sahnede oğlan çocuklarına bu dünya erkeklerin dünyasıdır demesi yok saymanın net göstergesi. Sadece kız çocuklarını değil kadınları da yok sayan bir erkek egemen anlayışa sahipler. Ali 14 yaşında bir kız çocuğu ile evlenmek istemektedir. 23 senelik evliliğini bitirmek isterken nafaka vermemek için de her türlü kötülüğü deneyecektir. Öyle kalbi kara bir insan haline gelmiş olan bu erkek 23 yıl birlikte aynı evi, aynı yastığı paylaştığı eşini öldürmenin yollarını arayacak kadar da şeytanidir. Soraya, Ali’den şiddet görmesine rağmen boşanmak istememektedir çünkü iki kız çocuğuna nasıl bakacağını düşünmektedir. Diğer iki çocuğunu annesine karşı dolduran baba zaten oğlan çocuğu olduğu için onları yanında götürmeyi planlamaktadır. Soraya’nın Zahra ismindeki halası onun en büyük destekçisidir. Zahra orta yaşlarda akıllı ve cesur bir kadındır. Şu an bunları yazabiliyorsam ve tüm dünya Soraya’dan haberdar olduysa zaten onun sayesinde nedenini yazının sonunda göreceksiniz.  Ali, Soraya’dan kurtulmanın yollarını aramaktadır bu uğurda en büyük iş birlikçisi de köydeki Molladır. Sözde din âlimi gibi köyde gezinen ve şeriat kuralları ile köyü avucuna hapsetmiş bir karakter. Ali, Soraya’dan kurtulmanın yollarını ararken, köyde araba tamircisi olan Hashem’ın eşi ölür. Kadının cenazesinde Ali ve Molla Zahra’ya Soraya’nın Hashem’ın evinde çalışıp çocuğuna bakıp bakamayacağını sorarlar. Zahra çalıştığının karşılığında ücret alma şartıyla bunu kabul eder. Soraya başına geleceklerden habersiz çalışmaya başlar. Çalışmaktan, emeğinin karşılığı para kazanmaktan memnun olan Soraya aslında var olduğunu göstermeye başlamıştır. Ekonomik özgürlüğe kavuşmuş ve çalıştığı için öz güveni ruhunda hissetmeye başlamıştır. Ali ve Molla gizliden gizliye plan yapmaya devem ederler amaçları Soraya’nın zina yaptığını köye yaymak,  aldatılmış koca rolünü insanlara yutturmak ve Soraya’yı cezaya yani ölümü mahkûm etmektir. Bir süre köyde dedikodular yayılmaya başlar kadınlar aralarında Soraya’yı çekiştirmeye başlarlar, Zahra kadınları susturmaya çalışır. Zahra, Ali’nin iftira oyununun farkındadır. Yeğenini uyarır ve işi bırakmasın ister Soraya para kazanmaya alışmış çalışan kadın durumuna geçmişken bunu kabul eder mi? Etmez! Ah Soraya keşke etseydin keşke…

Ali, bir gün köyün ortasında Soraya’yı döver herkese zina yaptığını duyurur ihanete uğramış koca gibi davranarak kendini tüm köylünün huzurunda haklı ilan eder. Muhtar hâkim heyetini toplar ve durumla ilgili görüşmeler başlar. Soraya’dan suçsuz olduğunu kanıtlamasını isterler ne mümkün kadının sözünün hükmü yok ki yapmadım dese de kabul edilsin. Yaptığını da kanıtlayan hiçbir şey yokken yapmadığını da kabul etmezler. Zaten Ali, Hashem’i ölüm ile korkutarak yalancı şahit olarak ayarlamıştır. Her şey Soraya’nın cezalandırılmasına uygun hale getirtmiştir. Soraya’ya recm cezası kararı verilir.
Soraya köyün meydanında bir çukura gömülür ve elleri bağlı bir şekilde bekletilir. Burada yaşanan artık kadına şiddeti geçer. Merhametin, adaletin, insanlığın yok oluşunun öfkesine dönüşür. Soraya o halde köylülere sorar; “Bunu bana nasıl yaptınız, bunu nasıl yapabiliyorsunuz” bu soru bir tükeniştir artık. Bir insanın yaşama hakkını elinden alırken bunu da yaşadıkları dinin gereğiymişçesine kılıfına uydurarak yapmaları çok yazıktır. Recm cezası şeriatta bir cezalandırma kısası iken Kur’an da bu cezayla ilgili herhangi bir ayetin olmaması, Radikal İslamcıların din adı altında uydurdukları fasa fiso olmasıdır.  Soraya köy meydanında ilk taşı babasından sonra kocasından ve çocuklarından yerken gözyaşlarını tutamaz. Bir kadının haksızlığa uğraması hem de en yakınları tarafından uğratılması sözlerin bittiği hüznün başladığı yerdir. Bana kalırsa nefrettir o hüzünden çok. Soraya orada Ali’den kesinlikle nefret ediyordu. Köylüler Soraya’yı taşlayıp kana bularken Kuran’dan cümleler haykırılar.  Bunu Allah istedi diyerek Allahuekber, yaşasın şeriat gibi nidalar atarak bir kadının hayatını vahşice sonlandırırlar. Gömülmesine bile izin verilmez bedeni nehrin kıyısına atılır, filmde yer verilmese de kitapta geçenlere göre Zahra köpeklerden geriye kalmış bedeni toprağa defalarca kusarak gömer.

Filmin başında  köye gazeteci gelmişti ve Zahra onunla konuşup bunları anlatmak için uğraşırken Ali ve Molla ona engel olmaya çalışmıştı. İlk sahneden şimdi bahsediyorum aslında. Zahra gazeteciye evin yolunu çizdiği bir kâğıdı ulaştırdı, gazeteci yolu takip eve gittiğinde ona sesini kayda almasını söyledi. Gazeteciye tüm olanları anlatmaya başladı. Filmin sonunda Ali evlenmeye çalıştığı o kız ile evlenemez, Hashem bu kadar şey boşuna mıydı diye isyan eder. Yaptığı yalancı şahitlik vicdanını rahatsız etmektedir çünkü. Muhtar neler olduğunu sorar ve her şey ortaya çıkar. Yani şu hayatta hiçbir şey gizli kalmaz. Ne güzeldir ki gerçeklerin gün yüzüne çıkma gibi bir özelliği vardır. Muhtar, böyle bir iftiraya ortak edildiği için şaşkın ve üzgündür. Zahra ona Allah seni affetsin der.

Gazeteci köyden gitmeye çalışırken Ali ve Molla güç gösterisi yaparak korkutmaya çalışırlar. Yaptıkları ortaya çıkacak diye gazetecinin çantasını karıştır eşyalarına el koyarlar. Size Zahra akıllı kadın demiştim değil mi? Gazeteci bir an önce gitmeye çalışır arabasın çalıştırır ve yola çıkar. Zahra ilerde onu bekler ve kaseti yolda ona vererek sesini tüm dünyaya duyurmayı başarır.
Erkek egemen toplumlarda istekler ve çıkarlar uğruna her yol mubahtır bize diyerek sadece ellerin kana bulanmasına gerek yok, niyetlerde kana bulanıyor zaman zaman. Günahlar, cahillikler hep kanla yıkanmış. Köy kültürü (yani “komşum ne der” kültürü) toplumdaki erkek avantajı ve bencilliğin karmasından feci felaketler doğabileceğini gösteriyor. Dünyada hâlâ 20’ye yakın Şeriat ülkesi var. İnsan haklarına aykırı olan bu hukuk biçimi birçok ülke tarafından ağır eleştiriliyor ve Uluslarlarası Af Örgütü (Amnesty İnternational) gibi insan hakları savunucuları bu ülkelerdeki insanları kurtarmak adına sürekli devreye girmek zorunda kalıyorlar (https://dunyalilar.org/seriatin-gercek-yuzu-sorayayi-taslamak.html/).

Ataerkil toplumlarda kadının ikinci sınıf görüldüğünü ve günümüzde hâlâ bu anlayışın  hâkim olduğunu görmek öfke duyma sebebi. Ben bu duruma üzülmenin, acımanın doğru olmadığını düşünüyorum. Bu duygular kadını tam onların istediği gibi aciz yapar ben öfke duymayı tercih ediyorum. Yapılan haksızlığa karşı nefret duymayı tercih ediyorum.
İran’da gerçekleşen bir olay olduğu için recm cezasını, şeriatı eleştirmiş olsam da sadece İslam’ı hedef almak da doğru değil. Ortodoks Yahudiler güne “Beni kadın yapmadığın için teşekkürler Tanrım.” diye dua ederek başlıyor. Ataerkillik onu desteleyecek bir dini inanış ile bir araya geldiğinde ortaya böyle canlı türleri çıkıyor.

Bazı raporlar son 15 yılda İran, Nijerya, Somali, Sudan, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Afganistan ve Pakistan’da 1000’den fazla kadının taşlanarak öldürüldüğünü tahmin ediyor. Buna ek olarak Birleşmiş Milletler, bazıları Amerika’da da olmak üzere,  her yıl kışkırtıcı giyinmek ya da haram cinsel ilişki içinde olmak gibi davranışlarda bulunan 5000 kadının, aile üyelerinin işlediği, sözde utanç getiren kadını öldürmesi anlamına gelen “namus cinayetleri”nin kurbanı olduğunu söylüyor. Bu bilgi düşünbil portaldaki filmle ilgili olan bir yazıda geçiyor. Linki yazının sonuna bırakacağım o yazıyı okumanızı da şiddetle tavsiye ediyorum.

Soraya kötülüğe uğramış onlarca kadından bir tanesiydi sadece. Hikâyesi duyulabilmiş bizlere ulaşabilmiş. Filmi izlediğimden beri kanlar içindeki hali gözümün önünden gitmiyordu. En önemlisi de bir kadın olarak istemsizce Soraya’ya karşı kendimi sorumlu hissediyordum. Bu yazı ile kaç kişiye ulaşırım bilmiyorum. Gökyüzünden bir yerden Soraya’nın birilerine hikâyemi sen de anlat herkes birilerine kulaktan kulağa da olsa anlatsın ben hayatımı kaybettim ama belki kurtulacak kadınlar vardır dediğini hissediyorum. Ben Soraya’ya sorumluluğumu yerine getirdim uğradığı kötülüğü size ulaştırdım belki sizler de anlatırsınız, belki filmini izlersiniz, belki kötülüğe dur dersiniz.


Film İranlı şair Hafız Şirazi’nin dizleri ile başlıyordu ben en sonda vermek istedim.

“Olmayın riyâkarlık edenlerden
 Bir yanda yüksek sesle
 Kur’an’ı dillendirirken
 Öte yanda ahlâksızlığını
 Sakladığını zannedenlerden”


 Bu arada İslam hukuku ülkemizde 10 Nisan 1924 yılında Atatürk tarafından kaldırılmıştır. Yerine Laik Hukuk Sistemi getirilmiştir. Güzel ülkemin, güzel kadınları bunun değerini bir gün değil her gün anlamanız dileğimle…



https://dusunbil.com/kotulugun-baska-bir-yuzu-sorayayi-taslamak/











(Soraya'dan geriye kalan tek fotoğraf)



0 yorum:

Yorum Gönder