Geçtiğimiz günlerde bir film izledim. Filmle ilgili bir şeyler yazmaya karar verdim sonra yazsam mı yazmasam mı diye düşünürken sürekli kafamı
meşgul ettiğini fark ettim. Sanki sürekli biri kulağıma yaz diye fısıldıyordu. Yazmak için masanın başına geçtim ama o kadar zor ki film boyunca
hissettiğim duyguları yazıya dökmek. Dişimi sıkarak, elimi yumruk yaparak
izlediğim sahneleri anlatmak gerçekten çok zor…
Filmimiz Soraya’yı Taşlamak (The Stoning of Soraya M.).
Fransız-İranlı gazeteci Freidoune Sahebjam’ın La Femme Lapidée adlı kitabından
uyarlanmış. Yaşanan bu insanlık dışı olay 1986 yılında gerçekleşmiş kitabı 1994
yılında yayımlanmış ve filmi 2008 yılında çekilmiş 2009 yılında vizyona girmiş.
Amerikan-İran yapımı olan bu film İran devrimi sonrasında bir köyde yaşanan
recm cezasını anlatıyor. Recm; taşlanarak öldürmeye verdikleri cezanın ismi.
Filmimizin başkarakteri Soraya, 13 yaşında 20 yaşındaki Ali ile evlendiriliyor.
Kadın değil kız çocuğu olduğu bir yaşta tabii ki fikri bile alınmadan evlendiriliyor. Soraya’nın Ali’den 4 tane çocuğu oluyor 2 kız, 2 oğlan fakat
Ali hiçbir zaman kız çocuklarının varlığını kabul etmiyor. 2 oğlan çocuğum var
gözüyle bakıyor. Hatta bir sahnede oğlan çocuklarına bu dünya erkeklerin dünyasıdır
demesi yok saymanın net göstergesi. Sadece kız çocuklarını değil kadınları da
yok sayan bir erkek egemen anlayışa sahipler. Ali 14 yaşında bir kız çocuğu ile
evlenmek istemektedir. 23 senelik evliliğini bitirmek isterken nafaka vermemek
için de her türlü kötülüğü deneyecektir. Öyle kalbi kara bir insan haline
gelmiş olan bu erkek 23 yıl birlikte aynı evi, aynı yastığı paylaştığı eşini
öldürmenin yollarını arayacak kadar da şeytanidir. Soraya, Ali’den şiddet
görmesine rağmen boşanmak istememektedir çünkü iki kız çocuğuna nasıl
bakacağını düşünmektedir. Diğer iki çocuğunu annesine karşı dolduran baba zaten
oğlan çocuğu olduğu için onları yanında götürmeyi planlamaktadır. Soraya’nın
Zahra ismindeki halası onun en büyük destekçisidir. Zahra orta yaşlarda akıllı
ve cesur bir kadındır. Şu an bunları yazabiliyorsam ve tüm dünya Soraya’dan
haberdar olduysa zaten onun sayesinde nedenini yazının sonunda
göreceksiniz. Ali, Soraya’dan
kurtulmanın yollarını aramaktadır bu uğurda en büyük iş birlikçisi de köydeki Molladır.
Sözde din âlimi gibi köyde gezinen ve şeriat kuralları ile köyü avucuna
hapsetmiş bir karakter. Ali, Soraya’dan kurtulmanın yollarını ararken, köyde
araba tamircisi olan Hashem’ın eşi ölür. Kadının cenazesinde Ali ve Molla
Zahra’ya Soraya’nın Hashem’ın evinde çalışıp çocuğuna bakıp bakamayacağını
sorarlar. Zahra çalıştığının karşılığında ücret alma şartıyla bunu kabul eder.
Soraya başına geleceklerden habersiz çalışmaya başlar. Çalışmaktan, emeğinin
karşılığı para kazanmaktan memnun olan Soraya aslında var olduğunu göstermeye
başlamıştır. Ekonomik özgürlüğe kavuşmuş ve çalıştığı için öz güveni ruhunda hissetmeye
başlamıştır. Ali ve Molla gizliden gizliye plan yapmaya devem ederler amaçları
Soraya’nın zina yaptığını köye yaymak, aldatılmış koca rolünü insanlara yutturmak ve
Soraya’yı cezaya yani ölümü mahkûm etmektir. Bir süre köyde dedikodular
yayılmaya başlar kadınlar aralarında Soraya’yı çekiştirmeye başlarlar, Zahra
kadınları susturmaya çalışır. Zahra, Ali’nin iftira oyununun farkındadır.
Yeğenini uyarır ve işi bırakmasın ister Soraya para kazanmaya alışmış çalışan
kadın durumuna geçmişken bunu kabul eder mi? Etmez! Ah Soraya keşke etseydin
keşke…
Ali,
bir gün köyün ortasında Soraya’yı döver herkese zina yaptığını duyurur ihanete
uğramış koca gibi davranarak kendini tüm köylünün huzurunda haklı ilan eder.
Muhtar hâkim heyetini toplar ve durumla ilgili görüşmeler başlar. Soraya’dan
suçsuz olduğunu kanıtlamasını isterler ne mümkün kadının sözünün hükmü yok ki
yapmadım dese de kabul edilsin. Yaptığını da kanıtlayan hiçbir şey yokken
yapmadığını da kabul etmezler. Zaten Ali, Hashem’i ölüm ile korkutarak yalancı
şahit olarak ayarlamıştır. Her şey Soraya’nın cezalandırılmasına uygun hale
getirtmiştir. Soraya’ya recm cezası kararı verilir.
Soraya
köyün meydanında bir çukura gömülür ve elleri bağlı bir şekilde bekletilir.
Burada yaşanan artık kadına şiddeti geçer. Merhametin, adaletin, insanlığın yok
oluşunun öfkesine dönüşür. Soraya o halde köylülere sorar; “Bunu bana nasıl
yaptınız, bunu nasıl yapabiliyorsunuz” bu soru bir tükeniştir artık. Bir
insanın yaşama hakkını elinden alırken bunu da yaşadıkları dinin
gereğiymişçesine kılıfına uydurarak yapmaları çok yazıktır. Recm cezası
şeriatta bir cezalandırma kısası iken Kur’an da bu cezayla ilgili herhangi bir
ayetin olmaması, Radikal İslamcıların din adı altında uydurdukları fasa fiso
olmasıdır. Soraya köy meydanında ilk
taşı babasından sonra kocasından ve çocuklarından yerken gözyaşlarını tutamaz.
Bir kadının haksızlığa uğraması hem de en yakınları tarafından uğratılması
sözlerin bittiği hüznün başladığı yerdir. Bana kalırsa nefrettir o hüzünden
çok. Soraya orada Ali’den kesinlikle nefret ediyordu. Köylüler Soraya’yı
taşlayıp kana bularken Kuran’dan cümleler haykırılar. Bunu Allah istedi diyerek Allahuekber,
yaşasın şeriat gibi nidalar atarak bir kadının hayatını vahşice sonlandırırlar.
Gömülmesine bile izin verilmez bedeni nehrin kıyısına atılır, filmde yer
verilmese de kitapta geçenlere göre Zahra köpeklerden geriye kalmış bedeni
toprağa defalarca kusarak gömer.
Filmin
başında köye gazeteci gelmişti ve Zahra
onunla konuşup bunları anlatmak için uğraşırken Ali ve Molla ona engel olmaya
çalışmıştı. İlk sahneden şimdi bahsediyorum aslında. Zahra gazeteciye evin
yolunu çizdiği bir kâğıdı ulaştırdı, gazeteci yolu takip eve gittiğinde ona
sesini kayda almasını söyledi. Gazeteciye tüm olanları anlatmaya başladı.
Filmin sonunda Ali evlenmeye çalıştığı o kız ile evlenemez, Hashem bu kadar şey
boşuna mıydı diye isyan eder. Yaptığı yalancı şahitlik vicdanını rahatsız
etmektedir çünkü. Muhtar neler olduğunu sorar ve her şey ortaya çıkar. Yani şu
hayatta hiçbir şey gizli kalmaz. Ne güzeldir ki gerçeklerin gün yüzüne çıkma
gibi bir özelliği vardır. Muhtar, böyle bir iftiraya ortak edildiği için şaşkın
ve üzgündür. Zahra ona Allah seni affetsin der.
Gazeteci
köyden gitmeye çalışırken Ali ve Molla güç gösterisi yaparak korkutmaya
çalışırlar. Yaptıkları ortaya çıkacak diye gazetecinin çantasını karıştır
eşyalarına el koyarlar. Size Zahra akıllı kadın demiştim değil mi? Gazeteci bir
an önce gitmeye çalışır arabasın çalıştırır ve yola çıkar. Zahra ilerde onu
bekler ve kaseti yolda ona vererek sesini tüm dünyaya duyurmayı başarır.
Erkek
egemen toplumlarda istekler ve çıkarlar uğruna her yol mubahtır bize diyerek
sadece ellerin kana bulanmasına gerek yok, niyetlerde kana bulanıyor zaman
zaman. Günahlar, cahillikler hep kanla yıkanmış. Köy kültürü (yani “komşum ne
der” kültürü) toplumdaki erkek avantajı ve bencilliğin karmasından feci
felaketler doğabileceğini gösteriyor.
Dünyada hâlâ 20’ye yakın
Şeriat ülkesi var. İnsan haklarına aykırı olan bu hukuk biçimi birçok ülke
tarafından ağır eleştiriliyor ve Uluslarlarası Af Örgütü (Amnesty
İnternational) gibi insan hakları savunucuları bu ülkelerdeki insanları
kurtarmak adına sürekli devreye girmek zorunda kalıyorlar (https://dunyalilar.org/seriatin-gercek-yuzu-sorayayi-taslamak.html/).
Ataerkil
toplumlarda kadının ikinci sınıf görüldüğünü ve günümüzde hâlâ bu anlayışın hâkim olduğunu görmek öfke duyma sebebi. Ben bu duruma üzülmenin, acımanın
doğru olmadığını düşünüyorum. Bu duygular kadını tam onların istediği gibi aciz
yapar ben öfke duymayı tercih ediyorum. Yapılan haksızlığa karşı nefret duymayı
tercih ediyorum.
İran’da
gerçekleşen bir olay olduğu için recm cezasını, şeriatı eleştirmiş olsam da
sadece İslam’ı hedef almak da doğru değil. Ortodoks Yahudiler güne “Beni kadın
yapmadığın için teşekkürler Tanrım.” diye dua ederek başlıyor. Ataerkillik onu
desteleyecek bir dini inanış ile bir araya geldiğinde ortaya böyle canlı
türleri çıkıyor.
Bazı
raporlar son 15 yılda İran, Nijerya, Somali, Sudan, Irak, Birleşik Arap
Emirlikleri, Afganistan ve Pakistan’da 1000’den fazla kadının taşlanarak
öldürüldüğünü tahmin ediyor. Buna ek olarak Birleşmiş Milletler, bazıları
Amerika’da da olmak üzere, her yıl kışkırtıcı giyinmek ya da haram cinsel
ilişki içinde olmak gibi davranışlarda bulunan 5000 kadının, aile üyelerinin
işlediği, sözde utanç getiren kadını öldürmesi anlamına gelen “namus
cinayetleri”nin kurbanı olduğunu söylüyor. Bu bilgi düşünbil portaldaki filmle
ilgili olan bir yazıda geçiyor. Linki yazının sonuna bırakacağım o yazıyı
okumanızı da şiddetle tavsiye ediyorum.
Soraya
kötülüğe uğramış onlarca kadından bir tanesiydi sadece. Hikâyesi duyulabilmiş
bizlere ulaşabilmiş. Filmi izlediğimden beri kanlar içindeki hali gözümün
önünden gitmiyordu. En önemlisi de bir kadın olarak istemsizce Soraya’ya karşı
kendimi sorumlu hissediyordum. Bu yazı ile kaç kişiye ulaşırım bilmiyorum.
Gökyüzünden bir yerden Soraya’nın birilerine hikâyemi sen de anlat herkes
birilerine kulaktan kulağa da olsa anlatsın ben hayatımı kaybettim ama belki
kurtulacak kadınlar vardır dediğini hissediyorum. Ben Soraya’ya sorumluluğumu
yerine getirdim uğradığı kötülüğü size ulaştırdım belki sizler de anlatırsınız,
belki filmini izlersiniz, belki kötülüğe dur dersiniz.
Film
İranlı şair Hafız Şirazi’nin dizleri ile başlıyordu ben en sonda vermek
istedim.
“Olmayın riyâkarlık edenlerden
Bir yanda yüksek sesle
Kur’an’ı dillendirirken
Öte yanda ahlâksızlığını
Sakladığını zannedenlerden”
Bir yanda yüksek sesle
Kur’an’ı dillendirirken
Öte yanda ahlâksızlığını
Sakladığını zannedenlerden”
Bu arada İslam hukuku ülkemizde 10 Nisan 1924 yılında Atatürk tarafından
kaldırılmıştır. Yerine Laik Hukuk Sistemi getirilmiştir. Güzel ülkemin, güzel
kadınları bunun değerini bir gün değil her gün anlamanız dileğimle…
https://dusunbil.com/kotulugun-baska-bir-yuzu-sorayayi-taslamak/
(Soraya'dan geriye kalan tek fotoğraf)
0 yorum:
Yorum Gönder